bütün
mümkünlerin kıyısında…
Turgut Uyar
Cahil Hoca
-Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders-,
Jacques Rancière, Çev. Savaş Kılıç, Metis Yayınları, 2014.
Aslen Fransız olan Joseph Jacotot 1818’de sürgünde
olduğu Hollanda’da Leuven Üniversitesinde Fransız edebiyatı hocasıdır. Hiç Flamanca
bilmemektedir. Derslerini dinlemek isteyen; fakat Fransızca bilmeyen
öğrencilere nasıl yardımcı olabileceğini düşünürken imdadına o sırada çift
dilli baskısı yapılan Telemak isimli
kitap yetişir. Jacotot, Telemak’ı
öğrencilere dağıtır. Anadillerindeki çeviriyle metnin Fransızcasını karşılaştırıp
okuyarak anlamaya çalışmalarını ister. Sonuçta Telemak’ı çift dilli baskıdan okumaya çalışan öğrencilerin Fransızcayı
anlama ve öğrenme hızı, başta Jacotot olmak üzere herkesi şaşırtır. İşte
“Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders” alt başlığıyla sunulan “Cahil Hoca”
kitabının hikâyesi, “insanın bilmediğini de öğretebileceği”ni muştulayan bu
deneyle başlar.
Günümüzde hâkim pedagojik eğilim, eğitimde “öğretmen”in
merkezi konumunun değişmesi gerektiği yönündedir. Buna göre, eğitimin öğretmen
değil, “öğrenci merkezli” olması ve öğretim yerine kendi kendine “öğrenme”nin
esas olması gerekmektedir. Bu gereklilik genellikle bilgiye erişimin
kolaylaşmış olması ve bilgideki yığılma ve değişim oranlarının artmış olması
ile açıklanmaktadır. Belli bir alanda bile sürekli artan ve değişen bilgiyi
kontrol etmek güçleşmiştir. Öğretmenin her şeyi bilmesi mümkün değildir artık.
Bu nedenle, öğrenmeyi öğretmek ya da araştırmayı öğretmek temel olmalıdır ki,
araştırma temelli eğitim ya da proje temelli eğitim yaklaşımlarının uygulamada
yaygınlaşmasında da bu durum etkilidir. Pedagojik anlayıştaki bu değişiklikler,
öğretmen yetiştirme alanında da karşılık bulmaktadır. Öğretmenin, “öğrenen
öğretmen” olduğu, kendisini böyle görmesi gerektiği çünkü gelinen durum
itibarıyla kendisini sürekli geliştirmesi, öğrenmeye açık olması gerektiği
düşünülmektedir. “Cahil Hoca” ifadesindeki oksimorona benzer bir durum vardır,
“öğrenen öğretmen” ifadesinde de. Benzerlik, sadece öğreticiye verilen
isimlerdeki oksimoronda değildir, yaklaşımların kimi özellikleri de birbirine benzemektedir.
Örneğin; ‘bilmeden kaynaklanan bir hiyerarşi yoktur. Öğrenme basitten karmaşığa
doğru sıralı şekilde gitmek zorunda değildir, isteyen kendi sırasına göre
öğrenebilir. Öğrenme hocanın açıklamasına dayalı değil, öğrencinin
araştırmasına ve ilişkilendirmesine dayalıdır’ gibi benzerlikler hatta ortaklıklar
vardır, güncel hâkim pedagojik yaklaşımlar ile Cahil Hoca’nın yaklaşımı arasında.
Ayrıca, araştırma ve/veya proje temelli eğitim yaklaşımları, konu temelli
olmamaları, belli bir müfredata dayalı olmamaları açısından da Cahil Hoca’nın
“özgürleştirici” ve “evrensel eğitim”[1]
anlayışına benzemektedir. 19. yüzyılın başlarında Jacotot tarafından yapılan
felsefi bir deneyin ve bunun üzerine 20. yy. sonlarında Rancière
tarafından inşa edilen yaklaşımın pedagojide ve öğretmen yetiştirmede gelinen
bu hali çok önceden öngörebilmiş, daha doğrusu önerebilmiş olması şaşırtıcı
gelebilir. Fakat şaşırtıcı bir şey yoktur, “yeryüzünde açıklayan bir hoca
olmaksızın, kendi başına bir şey öğrenmemiş kimse yoktur”[2]
çünkü.[3]
Rancière “bilme/bilgi ile iktidar
arasındaki ilişki”[4] ve “eşitlik
ilkesi”[5]
üzerine kafa yormaktadır ve şüphesiz, bilme/bilgi ile iktidar arasındaki
ilişkinin en iyi ifade bulduğu yer, hocanın/öğretmenin konumudur.
Bilme/bilginin iktidar yaratması durumunda eşitlik[6]
ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle Rancière, “bilen ile bilmeyenin” eşitliği
ve “zekâların eşitliği”[7]
üzerinde durmakta ve bunları savunmaktadır.[8]
Çünkü Badiou’nun[9], Rancière’in Cahil Hoca
düşüncesini özetlerken belirttiği gibi, “bir cahil hocanın otoritesi altında,
bilme eşitliğe mahal teşkil edebilir.” Yine Badiou’nun ifadesine dayanarak
eşitlik koşulu altında “cehaletin yeni bir bilmenin doğabileceği nokta” olduğu
söylenebilir ki bu, eğitimin geleceği
için “bütün mümkünlerin kıyısı” sayılabilir.
Cahil Hoca, Rancière’in farklı dillere en çok
çevrilen kitabı.[10] Bizzat Cahil Hoca’da yazdığı gibi “anlamak,
tercüme etmekten başka bir şey değildir”[11]
diye düşünürsek dünyanın dört bir tarafında belki yüzbinlerce insan için Cahil
Hoca’yı yeniden yeniden okuyarak tercüme etmenin yani anlamaya çalışmanın
kendisi de “zekâların eşitliği”nin başka bir göstergesi olarak görülebilir. Ne
de olsa “kitabın demokrasisi” herkesin
kendi kendine okuyup öğrenebileceği vaadini içerir ve bu yüzden “kitap
zekâların eşitliği”nin işaretidir.[12]
O zaman biz de bir kere daha okuyalım, tüm insanlara “bilmediğini öğretme
yolunu haber vermek”[13]
için.
Not: Bu yazının daha güncel bir versiyonu Alanyazın Dergisinde yayınlanmıştr. Okumak için tıklayınız: https://www.alanyazin.com/?p=343
[1] Kılıç, “evrensel
eğitim” tamlamasındaki evrensel kavramının, “toplumsal sınıf ayrımı yapmaksızın
herkes için eğitim” anlamında olduğunu belirtmektedir. Savaş Kılıç, Cahil
Hoca'nın “İmkânsız” Eğitimi, Birikim
Dergisi, 2015, 311, s. 1-7. Link: https://www.academia.edu/11935482/CAH%C4%B0L_HOCANIN_%C4%B0MKANSIZ_E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M%C4%B0
[2] Jacques Rancière, Cahil Hoca, Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş
Ders, Çev. Savaş Kılıç, Metis Yayınları, İstanbul, 2014, s. 22.
[3] Benzerliklere ve
ortaklıklara rağmen, Cahil Hoca’nın “evrensel eğitim” anlayışına yönelik
-özellikle eğitimin ilk senelerindeki öğrenciler için ya da bazı derslerin
öğretimi açısından- uygulamada yeterli olmadığı yönünde bazı eleştiriler de
yapılmaktadır (Eleştiriler için bknz. Nick Hewlett, Badiou, Balibar, Rancière, Özgürleşmeyi Yeniden Düşünmek, Çev. H.
İlksen Mavituna, Metropolis Yayıncılık, 2018, s. 122-123). Fakat bu eleştirileri
değerlendirirken, “evrensel eğitim”in kurumsal ve toplumsal bir program önermediğini, bireysel düşünseme ve
uygulamaya, insanın kendi kendisini
eğiterek özgürleşmesine yönelik bir yaklaşım olduğunu hatırlamak yerinde
olacaktır. Ayrıca eleştirilerin, uygulamanın sonuçlarıyla ilgili deneyim, gözlem
ve araştırmalara değil; uygulama önerisi üzerine yapılan tartışma ve
varsayımlara dayalı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Son olarak; benzer
eleştirilerin uygulamadaki pedagojik yaklaşımlar için de geçerli olduğunun
farkında olunmalıdır.
[4] Alain Badiou, Fransız Felsefesinin Macerası, 1960’lardan
Günümüze, Çev. P. Burcu Yalım, Metis Yayınları, İstanbul, 2015, s.
146.
[5] Jacques Rancière, age, s. 35.
[6] Rancière’e göre “eşitlik
ulaşılacak hedef değil, bir hareket noktası, her türlü koşulda savunulması
gereken bir varsayım’dır.” (age, s.
135).
[7] age, s. 46.
[8] “Zekâların eşitliği”nin,
Cahil Hoca’nın en fazla tartışılan önermesi olduğu söylenebilir. Rancière, zekâ
ile “zihinsel tezahürlerin eşitsizliği”nin (age, s. 54) birbirine
karıştırıldığını; aslında zekânın herkeste eşit olduğunu; fakat bütün kişilerin
aynı iradeyi göstermemesi nedeniyle
zihinsel tezahürlerde ortaya çıkan farklılığın zekâların eşitsizliği olarak
görüldüğünü belirtmektedir. Rancière, “hükmetmek isteyenlerin ortak silahı”
olarak bölme’ye (age, s. 31) başvuranların kendi çıkarlarına uygun olarak zekâyı
da aşağı-üstün gibi böldüğünü belirterek, böylece insanlar arasında eşitliğin ortadan kalktığına ve “zihinsel
aristokrasi”nin (age, s. 112) egemenliği altında üstün olanların aşağı olanları
yönetme/yönlendirmede kendini haklılaştırdığına vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda zekâları
eşitsiz görme eğiliminin temellerine, örneğin; “eşitsizlik kurmacası”,
“eşitsizliğin rasyonelleştirilmesi” (age, s. 127) gibi konular üzerinde durarak,
dikkat çekmektedir.
[9] Alain Badiou, age, s. 158.
[10] Dietmar J. Wetzel ve Thomas
Claviez’den (2016) aktaran Fatma Erkek, Jacques Rancière, Çağdaş Fransız Felsefesi içinde. (Edt. Işıl Bayar Bravo, Hamdi
Bravo, Banu Alan Sümer), Phoneix Yayınevi, Ankara, 2019, s. 368.
[12] age, s. 43.
[13] age, s. 105.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder