“[Açıklayıcı] bir teoriyi
kullanmanın yolunu bulmak onu yaratmaktan çok daha zordur”
(Pogrow’dan aktaran Reigeluth, 2013,
s. 9).
2005 müfredat değişiminden beri gündemimizden hiç düşmeyen
konulardan birisi düşünme becerileri eğitimi. Hemen her dersin öğretim programında
bazı beceriler sıralanıyor ve öğrenciye kazandırılması gerektiği belirtiliyor.
Bunun dışında OECD Pisa ya da p21 gibi organizasyonlar tarafından da 21. yy.
öğrenci nitelikleri tanımlanırken de sık sık bu ya da benzeri becerilere atıf
yapılıyor, öğrencilerde bu becerilerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Buraya kadar herkes mutabık gibi. Evet, öğrenciye ezber
yaptırmayalım. Ona düşünmeyi öğretelim. Sürekli değişen/ilerleyen bilgi alanını
kendi becerileriyle takip edebilsin ve kazandığı becerilerle zorlu hayat koşullarında
rehberliğe ihtiyaç duymadan kendi yolunu bulabilsin. Çok güzel sözler bunlar.
Fakat uygulamaya gelince nasıl yapacağız bunu sorusunun cevabı pek açık değil
gibi. Düşünme becerileri alanının en iyi tanımlanmış, üzerinde en çok durulmuş
becerilerinden birisi kuşkusuz eleştirel düşünme. Buna rağmen, onun nasıl
öğretileceği (burada öğretim değil, öğrenim denmeliydi diyenler olabilir) bile o
kadar net değil. Basit bir örnek: Eleştirel düşünme öğretiminde sıklıkla referans
olarak gösterilen Paul, Binker, Jensen ve Krelau tarafından ortaya konulan 35
adet eleştirel düşünme stratejisi var (Şahinel, 2007, s. 10-24). Öğretmen
hepsini aklında tutacak, değişik durumlara bu stratejileri uygulayacak. Bunu
yaparken de bireysel farklılıklara dikkat edecek. En iyi ihtimalle, eğer
öğretmen konuya vakıfsa kendisi de bu stratejileri kullanıyorsa sezgisel olarak
tanımladığı uygun durumlarda bu stratejileri çocuklara kazandırmak için bazı
çalışmalar yapmaktadır. Belki daha iyisi, bazı öğretmenler özel çaba harcayarak
bu stratejileri ders planları içerisine gömerek düzenli olarak öğretmeye
çalışmaktadır. Ya diğerleri?
Gündemimizi ve söylemlerimizi bu kadar işgal ederken ortaya
çıkan tabloda yani öğrenme çıktıları içerisinde düşünme becerileri eğitiminin ne
kadar gerçekleştiğini ölçüp değerlendirmeye pek tevessül etmememiz de bir başka
sorun alanı. Pratik bakış açısı bazılarımıza şu soruyu da çağrıştırıyor
olabilir: Ölçme değerlendirmeye konu olmayacaksa niye öğretilsin?
Yukarıdaki alıntının devamında Pogrow şöyle demektedir: “Ben
yeterince akıllı birisiyim ve 4 düşünme becerisinin detaylı ve etkili bir
müfredat içinde nasıl çalışabileceğini bulmak, benim neredeyse 14 yıllık tam
zamanlı çabamı gerektirdi” (Aktaran Reigeluth, 2013, s. 9). Düşünme becerileri
eğitimi alanı doğası gereği iyi tanımlanmamış/yapılandırılmamış bir alandır;
fakat düşünen bireyler yetiştirme derdindeysek bunu nasıl yapacağımızın
şartlarını etkili bir şekilde yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Eğer
bunun gerekli olduğuna inanıyorsak, 14 yıl bunun için fazla bir zaman değil…
Tabi, bu sürecin kazandırmaya niyetlendiğimiz düşünme
becerilerinin niteliği üzerine daha derinlikli düşünmemizi sağlaması açısından
da faydalı olacağı öngörülebilir. Çünkü bu yazının kapsamına dahil olmasa da
söz konusu becerilerin müfredat değişiklikleri kapsamında daha çok bilişsel bir
algıyla (Gür, 2014, s. 46) sunulduğu, oysa ki daha bütünlüklü bir yaklaşımla
ele alınması gerektiği de üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir başka konudur.
Hadi başlayalım. Düşünmeye ve uygulamaya...
Kaynakça
Gür, B.
(2014). Eğitimle imtihan (2004-2013).
Ankara: SETA.
Reigeluth,
C. M. (2013). Öğretim-tasarım teorisi nedir ve nasıl değişiyor? K. Çağıltay ve
Y. Göktaş (Ed.), Öğretim Teknolojilerinin
Temelleri: Teoriler, Araştırmalar, Eğilimler içinde (s. 1-22). (Çev: K. Y.
Kaya ve S. Tısoğlu). Ankara: Pegem Akademi.
Şahinel, S.
(2007). Eleştirel düşünme. (1.
E-Baskı). Ankara: Pegem Akademi.