7 Mart 2016 Pazartesi

Alternatif Eğitim Neyin Alternatifi?

Geleneksel eğitim anlayışının -ki onun da kendi içinde birçok açıdan farklılaşabildiğini söyleyebiliriz- çeşitli alternatifleri toptancı bir söylemle alternatif eğitim çerçevesi içerisinde ele alınmaktadır. Bu eğilim hem geleneksel-alternatif dikotomisini sürdürmek açısından elverişli bir ortam sağlamakta hem de eğitimcileri farklı yaklaşımlar hakkında daha doğru/etkili tanımlamalar yapmak için gerekli olan veriye dayalı değerlendirmelerin zorluğundan kurtarmaktadır.

Alternatif eğitim başlığı altında sayılan Montessori, Waldorf, Reggio Emilia, Özgür Okullar, Demokratik Okullar, Halk Eğitimi ve benzeri eğitim yaklaşımları genelde kurumlaşmış okullar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yine alternatif eğitim içinde sayılan Homeschooling ise Türkiye’de pek yaygın olmayan; fakat ABD gibi bazı ülkelerde oldukça yaygın uygulama alanı bulan ev okulu sistemidir. Sistematik uygulamalar olmadığı için genelde bu sınıflama içerisinde yer almasa da Yalınayaklar Hareketi ya da Duvardaki Delik gibi uygulamalar da alternatif eğitim yaklaşımları içerisinde sayılabilir. Anlaşılacağı üzere alternatif eğitimin çok açık tanılama kriterleri olmadığı için Türkiye örneğinde devlet eliyle -resmi ya da özel okullarda- gerçekleştirilen zorunlu k12 eğitimi dışında kalan her tür eğitim felsefesi ve okul, alternatif eğitimin genel çerçevesi içerisinde sayılabilir. Bu bağlamda okul öncesinde ve ilkokul seviyesinde Montessori, Reggio Emilia gibi alternatif yaklaşımlara uygun eğitim veren okulların MEB tarafından çizilen genel çerçeveye uymak zorunda olduğu düşünüldüğünde mevcut duruma alternatif sayılamayacakları da söylenebilir.

Alternatif eğitim yaklaşımları felsefe ve pratik açısından kendi içinde farklılıklar içerse de uygulamalarda yani okul sistemlerinde ortaya çıkan bazı hususlar açısından ortak özellikler gösterirler. Hemen hemen bütün alternatif eğitim okulları mevcut okullardan daha maliyetli olduğunu düşündürecek yapıdadır. Bunda okulların sahip olması gereken fiziksel özellikler -az katlı, geniş bahçeli binalar, açık sınıflar vb.- kadar kimi okullarda kullanılan özgün materyallerin -örneğin Montessori- pahalılığı ya da sisteme özgü öğretmen yetiştirmenin külfeti de etkili olmaktadır. Tercih edilebilen bir okulsa bu okulların veliler tarafından tercih edilmesi için velilerin eğitim konusunda donanımlı ve sosyoekonomik seviyesi orta ve üstü seviyeden kişiler olduğu varsayılır ki bu da ortak özelliklerden birisi sayılabilir. Her ne kadar çoğunluğu ilerlemeci eğitim felsefesinden hareket ediyor olsa da genelde kendi felsefelerine aykırı buldukları konularda değişime dirençli olmaları da ortak bir özellik olarak sayılabilir. Montessori ve Waldorf okullarının dijital teknolojiler karşısındaki tutumu bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca hemen hemen tüm alternatif eğitim yaklaşımları doğal olarak kendisini eleştirel pedagoji bağlamında da konumlandırır ki bu da alternatifin mevcudun eleştirisinden doğması nedeniyle olağan bir durumdur.

Son olarak bu okullar kendileriyle ilgili çok fazla eleştirel çalışmanın/araştırmanın olmaması yönüyle de ortak sayılabilirler. Yapılan çalışmaların/araştırmaların genelde bağlı oldukları oluşumlar tarafından yürütülüyor olması ya da uygulama alanlarının çok geniş olmaması bu durumun nedenleri arasında sayılabilir. Fakat derlemeler ya da tanıtıcı çalışmaların dışında geliştirmeye dönük eleştirel çalışmaların/araştırmaların fazla olmaması alternatif eğitim yaklaşımları ve okullarının tek başına ya da melez olarak gerçek bir alternatif olmasını da zorlaştırmaktadır. Örneğin; iyi bir araştırma çerçevesi yukarıda sayılan tüm argümanları alternatif eğitim yaklaşımları açısından değerlendirmeyi sağlayabilir ve bazı alternatif eğitim yaklaşımlarının uzun vadede o kadar da maliyetli olmadığını; öğretmen yetiştirme sisteminin mevcut duruma uyarlanması halinde sisteme yapacağı katkıları; pahalı denilen materyallerin tablet vb. dijital teknolojilere göre daha ergonomik, kullanışlı ve işlevsel olduğunu bulgulayabilir. Kısaca, bu durum alternatif eğitim hakkında toptancı bir tutum sergilemek yerine veriye dayalı değerlendirmeler yaparak melez/karma modeller geliştirmemize de fayda sağlayabilir. 

Önemli meseleleri Doğu-Batı gibi karşıtlıklar üzerinden kutuplaştırarak anlamaya/tartışmaya meyyal toplumumuzda eğitim konularına da geleneksel-alternatif karşıtlığı üzerinden bakılması gri alanları belirsizleştirmekte ve önemsizleştirmektedir. Oysaki geleneksel ve alternatif eğitim yaklaşımları arasında kesin ayrımlardan söz etmek mümkün olmadığı gibi öğrenci merkezlilik gibi bazı hususlarda karşıtlar arasında paralellikler de vardır*. En önemlisi de bu karşıtlığı sürdürmenin ya da alternatif eğitim yaklaşımlarını görmezden gelmenin eğitimde eşitliği -bana kalırsa adalet demek daha uygun- sağlamak ya da küreselleşmenin etkilerini yönetmek gibi bazı konularda alternatif eğitim yaklaşımlarından olası kazanımları da engelliyor olabileceği göz önünde tutulmalıdır[1]. Bu amaçla; öğretmen yetiştirme sürecinden başlayarak alternatif yaklaşımlar üzerinde daha fazla durulması ve uygulama açısından karma modeller geliştirilmesi düşünülebilir. Fakat kendi halinde bu bloğun ülkenin eğitim politikalarını etkileme gibi derdi/imkanı olamayacağına göre, sözü şöyle bitirmek yerinde olacaktır: Eğitimciler/öğretmenler olarak bizlerin en iyiyi gerçekleştirmek için geleneksel olanları dahil bütün alternatifleri gözden geçirmemiz mesleğimizin adabından olmalıdır. Başka alternatifimiz var mı?



[1] Örneğin alternatif eğitim yaklaşımlarının özel eğitim alanındaki çalışmaları eğitimde eşitliğin/adaletin sağlanması; düşünme becerilerinin geliştirilmesinde etkili olması küreselleşmenin etkilerinin yönetilmesinde faydalanılabilir yönler arasında sayılabilir.  

* Konuyla ilgili detaylı tartışmalar için Bekir S. Gür'ün "Eğitimle İmtihan (2004-2013)" kitabının birinci ve ikinci bölümlerine bakılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder