Geleneksel eğitim anlayışının -ki onun da kendi içinde
birçok açıdan farklılaşabildiğini söyleyebiliriz- çeşitli alternatifleri toptancı
bir söylemle alternatif eğitim çerçevesi içerisinde ele alınmaktadır. Bu eğilim
hem geleneksel-alternatif dikotomisini sürdürmek açısından elverişli bir ortam
sağlamakta hem de eğitimcileri farklı yaklaşımlar hakkında daha doğru/etkili
tanımlamalar yapmak için gerekli olan veriye dayalı değerlendirmelerin zorluğundan
kurtarmaktadır.
Alternatif eğitim başlığı altında sayılan
Montessori, Waldorf, Reggio Emilia, Özgür Okullar, Demokratik Okullar, Halk
Eğitimi ve benzeri eğitim yaklaşımları genelde kurumlaşmış okullar şeklinde
karşımıza çıkmaktadır. Yine alternatif eğitim içinde sayılan Homeschooling ise Türkiye’de
pek yaygın olmayan; fakat ABD gibi bazı ülkelerde oldukça yaygın uygulama alanı
bulan ev okulu sistemidir. Sistematik uygulamalar olmadığı için genelde bu
sınıflama içerisinde yer almasa da Yalınayaklar Hareketi ya da Duvardaki Delik gibi
uygulamalar da alternatif eğitim yaklaşımları içerisinde sayılabilir. Anlaşılacağı
üzere alternatif eğitimin çok açık tanılama kriterleri olmadığı için Türkiye
örneğinde devlet eliyle -resmi ya da özel okullarda- gerçekleştirilen zorunlu k12
eğitimi dışında kalan her tür eğitim felsefesi ve okul, alternatif eğitimin
genel çerçevesi içerisinde sayılabilir. Bu bağlamda okul öncesinde ve ilkokul
seviyesinde Montessori, Reggio Emilia gibi alternatif yaklaşımlara uygun eğitim
veren okulların MEB tarafından çizilen genel çerçeveye uymak zorunda olduğu düşünüldüğünde
mevcut duruma alternatif sayılamayacakları da söylenebilir.
Alternatif eğitim yaklaşımları felsefe ve pratik
açısından kendi içinde farklılıklar içerse de uygulamalarda yani okul
sistemlerinde ortaya çıkan bazı hususlar açısından ortak özellikler
gösterirler. Hemen hemen bütün alternatif eğitim okulları mevcut okullardan
daha maliyetli olduğunu düşündürecek yapıdadır. Bunda okulların sahip olması
gereken fiziksel özellikler -az katlı, geniş bahçeli binalar, açık sınıflar vb.- kadar kimi
okullarda kullanılan özgün materyallerin -örneğin Montessori- pahalılığı ya da
sisteme özgü öğretmen yetiştirmenin külfeti de etkili olmaktadır. Tercih edilebilen
bir okulsa bu okulların veliler tarafından tercih edilmesi için velilerin
eğitim konusunda donanımlı ve sosyoekonomik seviyesi orta ve üstü seviyeden kişiler
olduğu varsayılır ki bu da ortak özelliklerden birisi sayılabilir. Her ne kadar
çoğunluğu ilerlemeci eğitim felsefesinden hareket ediyor olsa da genelde kendi
felsefelerine aykırı buldukları konularda değişime dirençli olmaları da ortak bir
özellik olarak sayılabilir. Montessori ve Waldorf okullarının dijital teknolojiler karşısındaki tutumu bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca hemen hemen
tüm alternatif eğitim yaklaşımları doğal olarak kendisini eleştirel pedagoji bağlamında
da konumlandırır ki bu da alternatifin mevcudun eleştirisinden doğması
nedeniyle olağan bir durumdur.
Son olarak bu okullar kendileriyle ilgili çok
fazla eleştirel çalışmanın/araştırmanın olmaması yönüyle de ortak
sayılabilirler. Yapılan çalışmaların/araştırmaların genelde bağlı oldukları
oluşumlar tarafından yürütülüyor olması ya da uygulama alanlarının çok geniş
olmaması bu durumun nedenleri arasında sayılabilir. Fakat derlemeler ya da tanıtıcı
çalışmaların dışında geliştirmeye dönük eleştirel çalışmaların/araştırmaların
fazla olmaması alternatif eğitim yaklaşımları ve okullarının tek başına ya da
melez olarak gerçek bir alternatif olmasını da zorlaştırmaktadır. Örneğin; iyi
bir araştırma çerçevesi yukarıda sayılan tüm argümanları alternatif eğitim
yaklaşımları açısından değerlendirmeyi sağlayabilir ve bazı alternatif eğitim
yaklaşımlarının uzun vadede o kadar da maliyetli olmadığını; öğretmen yetiştirme
sisteminin mevcut duruma uyarlanması halinde sisteme yapacağı katkıları; pahalı
denilen materyallerin tablet vb. dijital teknolojilere göre daha ergonomik,
kullanışlı ve işlevsel olduğunu bulgulayabilir. Kısaca, bu durum alternatif
eğitim hakkında toptancı bir tutum sergilemek yerine veriye dayalı değerlendirmeler
yaparak melez/karma modeller geliştirmemize de fayda sağlayabilir.
Önemli meseleleri Doğu-Batı gibi karşıtlıklar
üzerinden kutuplaştırarak anlamaya/tartışmaya meyyal toplumumuzda eğitim
konularına da geleneksel-alternatif karşıtlığı üzerinden bakılması gri alanları
belirsizleştirmekte ve önemsizleştirmektedir. Oysaki geleneksel ve alternatif eğitim
yaklaşımları arasında kesin ayrımlardan söz etmek mümkün olmadığı gibi öğrenci
merkezlilik gibi bazı hususlarda karşıtlar arasında paralellikler de vardır*. En
önemlisi de bu karşıtlığı sürdürmenin ya da alternatif eğitim yaklaşımlarını
görmezden gelmenin eğitimde eşitliği -bana kalırsa adalet demek daha uygun- sağlamak
ya da küreselleşmenin etkilerini yönetmek gibi bazı konularda alternatif eğitim
yaklaşımlarından olası kazanımları da engelliyor olabileceği göz önünde tutulmalıdır[1]. Bu
amaçla; öğretmen yetiştirme sürecinden başlayarak alternatif yaklaşımlar
üzerinde daha fazla durulması ve uygulama açısından karma modeller
geliştirilmesi düşünülebilir. Fakat kendi halinde bu bloğun ülkenin eğitim
politikalarını etkileme gibi derdi/imkanı olamayacağına göre, sözü şöyle bitirmek
yerinde olacaktır: Eğitimciler/öğretmenler olarak bizlerin en iyiyi
gerçekleştirmek için geleneksel olanları dahil bütün alternatifleri gözden
geçirmemiz mesleğimizin adabından olmalıdır. Başka alternatifimiz var mı?
[1] Örneğin alternatif
eğitim yaklaşımlarının özel eğitim alanındaki çalışmaları eğitimde eşitliğin/adaletin
sağlanması; düşünme becerilerinin geliştirilmesinde etkili olması küreselleşmenin
etkilerinin yönetilmesinde faydalanılabilir yönler arasında sayılabilir.
* Konuyla ilgili detaylı tartışmalar için Bekir S. Gür'ün "Eğitimle İmtihan (2004-2013)" kitabının birinci ve ikinci bölümlerine bakılabilir.
* Konuyla ilgili detaylı tartışmalar için Bekir S. Gür'ün "Eğitimle İmtihan (2004-2013)" kitabının birinci ve ikinci bölümlerine bakılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder