Türkiye özelinde Bloom ile
özdeşleşmiş olsa da dünyada Gagne gibi farklı isimlerle de anılan eğitim
amaçlarının aşamalı sınıflandırılması anlamında taksonomi kavramı Davranışçı
yaklaşımın bize hediyesi sayılabilir. Eğitim alanı bilişsel, duyuşsal ve
devinişsel olmak üzere üç alana bölünmüştür ve her üç alanda da amaçları
sınıflandırmak için çeşitli taksonomiler mevcuttur. Taksonomiler program
geliştirme ve ölçme değerlendirme gibi farklı alanlarda öğretim amaçlarının seviyelendirilerek
öğrenenlere içeriğin her seviyede sunulması, sunulanların öğrenilip
öğrenilmediğinin sorgulanması vb. amaçlarla kullanılır.
Her ne kadar üç alandan söz
ediliyor olsa da aslında en çok üzerinde durulan bilişsel (idrak ile ilgili) alandır
ve Türkiye’de öğretmen olan, eğitim üzerine çalışan herkesin en azından Bilişsel
alandaki Bloom Taksonomisini bir şekilde bildiği varsayılır. Tabi ki bilmek
ayrı, kullanmak ayrıdır ve bilinen Bloom; kullanılan ise çoğunlukla Bloom’un
alt seviyeleri olan -revize edilmiş Bloom Taksonomisine göre- ‘hatırla’,
‘anla’, ‘uygula’ aşamalarıdır. Konu hakkında az da olsa deneyimi olan
birisinin, bu durumda taksonominin yetersizlikleri kadar taksonomi
kullanmaktaki isteksizliğin de etkili olduğunu fark etmesi zor olmaz. Çünkü
örneğin revize edilmiş Bloom Taksonomisi bir amacın 24 farklı şekilde ifade
edilebileceği bir sistematiğe sahiptir ve bir kişinin bu aracı etkili bir
şekilde kullanabilmesi için taksonomiyi iyi tanıması dışında, konu alanında uzman
olması, Türkçeyi iyi bilmesi ve hatta yazma becerisine sahip olması gerekmektedir.
Ayrıca Türkiye’de müfredatın merkezi olarak uygulanması nedeniyle öğretmenlerin
kendi programlarını geliştirme zorunluluğunun olmamasının da taksonomi kullanımı
konusunda yeterli yerel deneyimin oluşmasına engel olduğu, bu nedenle bu işle
uğraşan az sayıda eğitimciye taksonominin teorik karmaşıklığının aşılamaz gibi
geldiği söylenebilir. Fakat taksonominin isteksizliğe neden olabilecek
karmaşıklığına rağmen kullanmayı teşvik eden yönleri de vardır. Örneğin; revize
edilmiş Bloom Taksonomisinde üst düzey bilişsel seviyede ‘analiz et’,
‘değerlendir’ ve ‘yarat’ aşamaları yer almaktadır. Eleştirel düşünme,
yaratıcılık ve yaratıcı düşünme, problem çözme, karar verme gibi düşünme becerilerinin
bu üç aşama içinde yer aldığı ve taksonominin etkili kullanılması halinde bu
becerilerin öğrencilere kazandırılması için de iyi bir araç olduğu düşünülür. Bunun
gibi nedenler de taksonomi kullanmanın çekiciliğini artırmaktadır.
Buraya kadar yazılanlara
bakılınca karmaşık ve güç bir iş olsa da taksonomilerin kullanılması eğitim
açısından olumlu sonuçlar sağlayabilir gibi görünmektedir. Buna rağmen; taksonomi
kullanarak öğrencilerimizin üst düzey bilişsel becerilerini ya da düşünme
becerilerini geliştirme yoluna girmeden önce kendi düşünme becerilerimizi biraz
zorlayıp şu sorulara cevap vermek faydalı olabilir: Neden eğitim alanı
bilişsel, duyuşsal ve devinişsel olarak üçe bölünmektedir? Açıkça Davranışçı
yaklaşımın etkisiyle oluşmuş bu bölünme Yapılandırmacı yaklaşımla eğitim
yaptığımız iddiasındayken neden sürdürülmektedir? Daha farklı alanlar
olabileceği, farklı bir bölümleme yapılabileceği gibi bütüncül bir yaklaşım da
geliştirilemez mi? Yani neden eğitimi alanlara bölmek zorunda olalım ki? Ayrıca
neden daha sade bir taksonomi kullanmıyoruz ya da daha iyi bir soru olarak;
neden daha sade taksonomiler geliştirmiyoruz? Pekala şu da sorulabilir: Neden
taksonomi kullanmak zorundayız? Taksonomiye hamlettiğimiz işlevleri başka
yollarla gerçekleştiremez miyiz?
Eğitimin taksonomilerle imtihanı
orijinal Bloom Taksonomisinin yayınlandığı 1956’dan beri yani 60 yıldır devam
etmektedir. Belki de iyi niyetle tanımlama ve tasnif etme gayretiyle çizilen bu
çemberden çıkıp başka bir çerçeveden konuya bakmak bugüne kadar göremediğimiz
farklı çözüm yolları olduğunu bize gösterebilir. Öyle ya, bazen ezberleri
sorgulamak ‘göle maya çalmak’ gibidir ve ‘ya tutarsa?’ gibi bazı sorular da inovatif
bir cesareti kışkırtabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder