Çoklu zekâ, klasik zekâ
anlayışına eleştirel bir anlayışla ortaya çıkmıştı. Şunu demek istiyorum: Çoklu
zekâ yaklaşımının bilimsel arka planı olsa da, aslında tek faktörlü zeka
anlayışına alternatif olması nedeniyle bu kadar ön plana çıktı. Genetik-çevre,
nasıl şekilleniyor olursa olsun bildiğimiz anlamda IQ herkeste eşit olmadığı gibi,
zekâ açısından bir kere yafta yiyen çocukların ömrübillah eğitimi rast
gitmiyordu. Çoklu zekâ, bu çocuklar için dezavantajları azaltmak açısından bir
şanstı. Peki, ama nasıl olacaktı bu iş? Her çocuğun potansiyeli birbirinden
farklıysa okul, öğretmen hatta aileler bu potansiyeli geliştirmek için ne
yapabilirdi? Öğretmenlere çoklu zekânın ne olduğu anlatıldı. Sonra çeşit çeşit
zekâlara yönelik olarak konuların nasıl anlatılabileceğini planlamaya yönelik
bir sürü çalışma yapıldı. İçeriğin hem Bloom taksonomisi hem de Çoklu Zekâ
anlayışına göre aktarılabileceği etkinlikler hazırlandı mesela. Peki sonuç? Bir
konuyu bir anlayışa göre bile anlatmayı yetiştiremeyen öğretmen çok’luğu bir
kenara bıraktı ve bildiğini okumaya devam etti. Biraz mücadele edenler de bir
süre sonra pes ettiler. Israrcı olanlar ise sonuçta şunu gördüler: Bu uygulama da
başka yaftalara yol açıyordu. ‘Senin içsel zekan daha iyi. Senden matematiksel deha
çıkmaz. Buna çalış sen evladım’. Yani, görünen yeteneğinden farklı seçim yapmak
isteyen çocukların bir şekilde elenmesini sağlıyordu, çoklu zekâ da. IQ’nun
kalesi gittikçe güçleniyordu. Zaten standart testlerin egemenliği sürdüğü
müddetçe dil ve matematik başarısı olmadan kimsenin ilerleme şansı yoktu. “Peki;
ama madem yine IQ durağına gelecektik, bu kadar yolu niye teptik?” diye soran
bile olmadı. Hemen yüklerimizi bıraktık ve önümüzdeki yeni öneriye bakmaya
başladık.
Çeşitli nedenlerle çoklu zekâ
kadar gündemimizi işgal etmese de -benim gibi- bir süre de öğrenme stilleri
kompartımanına takılanlar oldu. Bireysel farklılıklar içinde bilişsel stil
farklılıklarının önemli bir yeri olduğu kabulünden hareketle öğrenenlerin çeşit
çeşit öğrenme stillerinin olduğu, bu öğrenme stillerine göre eğitim verilmesi
halinde öğrenenlerin daha başarılı olacağı öngörüsünden hareket eden yaklaşıma
göre; örneğin görsel öğrenme stili baskın olan öğrenciye bu öğrenme stilinde
eğitim vermek gerekiyordu. Öğrenme stilleri üzerine çalışan bazı
araştırmacıların, öğrencinin öğrenme stili kadar eğitim sistemi üzerinde hakim
olan stilin de önemli olduğu, yani öğrencinin baskın stili olmasa da
toplumda/eğitimde baskın olan stilde de öğrencilerin geliştirilmesi gerektiği
uyarısı da pek dikkate alınmadı. Seçilen öğrenme stili modeline göre
öğrencilerin öğrenme stili belirleniyor ve öğretmenler/veliler bu öğrenme
stiline uygun eğitim verme/eğitime bu yönde destek olma konusunda
yönlendiriliyordu. Zamanla öğrenme stilleri üzerine yapılan farklı araştırma
sonuçlarıyla bu uğraşın olumlu katkıları olabileceği; fakat bu kadar çabaya
değmeyebileceği fark edilmeye başlandı. Bazı araştırmalar, öğrenenlerin öğrenme
stiline göre değil; konu içeriğinin, materyalin hangi öğrenme stilinde daha
uygun sunulabileceğine göre hareket edilmesinin bütün öğrencilerin öğrenmesine
daha fazla katkı yaptığını ortaya koyuyordu. Anlaşılacağı üzere; “Bu maksatla
öğrenme stillerini belirlemek, müfredat oluşturmak vb. için o kadar maliyete ne
gerek vardı?” diye sormadık tabi. Gördüğümüz; ama hakkında konuşmadığımız manzara
şuydu sanırım: Öğretim tasarımının temel ilkelerine göre hareket etmek, öğrenme
stilleriyle uğraşmaktan çok daha kolaydı, uygundu ve etkiliydi. Ve yine önümüze
döndük; yeni öneri neydi, bakmak için.
Hâlbuki bazen önümüze değil,
arkamıza bakmamız bizim için daha iyi sonuç verebilir. Ne demek mi istiyorum? Çoklu
zekâ ya da çoklu yetenekler, adı her ise elbette vardır. Bilimsel verilere
gerek bile duymadan, herkesin kabul edebileceği üzere, insanların öğrenme stilleri arasında
da farklılıklar vardır. Fakat bunları öğrenme alanına aktarmak sanıldığı kadar
kolay olmadığı gibi bazen gerçekten gerekli de olmayabilir. Eğitim bütünsel bir
süreçtir. Alana müdahale eden değişkenler çok fazladır. İyi ve doğru olan her
şart altında iyi ve doğru etki etmeyebilir. Hatta bazen ters bile tepebilir.
Her gördüğümüzü, hatta bilimsel olarak ispat edildiği söylenenleri bile eğitime
uyarlamaya kalkmak yerine biraz da deneyimimize ve şartlarımıza bakmak yerinde
olabilir. Ayrıca biraz gözü açık olmak; bu tip moda hareketlerin yani eğitim
trendlerinin ideolojik ya da ekonomik bazı tekellerin bir çeşit şekillendirme
çabası olabileceğini de fark etmemizi sağlayabilir. Ayrıca tekil önerileri alıp
onlarla iştigal ederken büyük resmi de gözden kaçırıyor olabiliriz. Mesela bireysel
farklılıklar konusunda gelinen durum o kadar ilginçtir ki bireysel farklılıklar
açısından şu an en güçlü görünen öneri, evrensel tasarımdır. Yani önce, bireysel
farklılıklara göz kırpmak yerine engelliler dahil herkes için asgari müştereği
sağlamak. Önce dezavantajları gidermek. Ne güzel ki evrensel tasarım konusu
ülkemizde de gündem olmaya başladı. Fakat umarım bunu da öncekilerde yaptığımız
gibi iyice ölçüp tartmadan ezber bozma mizanseniyle sürekli yönümüzü sağa sola
çeviren aklı evvellere uyup bir yenilik çılgınlığı içerisinde sömürüp kısa
sürede çöpe çıkarmayız. Çünkü maalesef, eğitimde ezbere hayır diyenlerin, yeni
ezberler yaptırmak için sürekli ezberimizi bozması bizim için oldukça eski bir gelenek.
Sıradaki?
Yazıda Geçen Anahtar Kavramlar İçin Okuma & İnceleme Önerileri:
Evrensel Tasarım Hakkında Okuma & İnceleme Önerileri:
Eğitim & öğrenmede Evrensel Tasarım hakkında bilgi edinmek için ilgili kuruluşların belirtilen linklerine bakılabilir:
Yazıda Geçen Anahtar Kavramlar İçin Okuma & İnceleme Önerileri:
Evrensel Tasarım Hakkında Okuma & İnceleme Önerileri:
Eğitim & öğrenmede Evrensel Tasarım hakkında bilgi edinmek için ilgili kuruluşların belirtilen linklerine bakılabilir:
Çoklu Zeka Hakkında Okuma & İnceleme Önerisi:
Bekir S. Gür'ün "Eğitimle İmtihan (2004-2013)" kitabında üçüncü bölümdeki "Çoklu Zekâ Kuramının Pedagojik Sorunları" isimli makale ve kaynakçasına bakılabilir.
Öğrenme Stilleri Hakkında Okuma & İnceleme Önerisi:
Feza Orhan'ın "Öğretim Tarzı ve Öğretim Teknolojileri" isimli makalesi ve kaynakçasına bakılabilir (K. Çağıltay ve Y. Göktaş'ın editörlüğünde hazırlanan "Öğretim Teknolojilerinin Temelleri: Teoriler, Araştırmalar, Eğilimler" isimli kitabın içinde).